zayıf bir ışık

  • 1zayıf — sf., Ar. żaˁīf 1) Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan) Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım. S. M. Alus 2) Görevini yapacak yeterli gücü olmayan Zayıf bir ordu. Gözleri zayıf. 3) mec. Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan Zayıf… …

    Çağatay Osmanlı Sözlük

  • 2almak — i, ır 1) Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) i, den Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak Çocuğu okuldan aldı. 3)… …

    Çağatay Osmanlı Sözlük

  • 3vermek — i, e, ir 1) Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. Ö. Seyfettin 2) Bırakmak veya bağışlamak Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün,… …

    Çağatay Osmanlı Sözlük

  • 4cılız — sf. 1) Çok zayıf ve güçsüz, eneze, nahif Hanın sahibi cılız bir adamdı. S. F. Abasıyanık 2) Güçsüz, sönük (ışık) 3) Basit, değersiz, önemsiz Mimaride cılız eserler vücuda geliyordu. B. Felek …

    Çağatay Osmanlı Sözlük