yalnız yalnız
1yalnız — 1. əd. Məhdudiyyət bildirir – ancaq, təkcə. Yalnız bircə şərtlə. Yalnız bir adam gəlmişdir. Məclisdən yalnız siz əskik idiniz. Yalnız bir arzum var. – Usta Zeynalın övladdan yalnız altı yaşında Tutu adlı bircə qızı vardı. S. S. A.. Mehriban… …
2yalnız — sf. 1) Yanında başkaları bulunmayan Sokaktaki yalnız çocuk. 2) zf. (ya lnız) Yanında başkaları olmayarak Ömrümde şehir içinde bile yalnız dolaşmaya alışmamış bir adam için bir genç kızın tek başına Avrupa seyahatine çıkışı akıl durdurucu bir… …
3yalnız başına — zf. Kendi kendine, bir kendisi, tek başına …
4kendi havasında gitmek (veya olmak) — yalnız başına, istediği gibi davranmak …
5kendi köşesinde yaşamak — yalnız başına yaşamak Bu şiirlerin okuyucuya tanıttığı kişi, kitapları, üç beş sevdiği dostu ile kendi köşesinde yaşamayı seven bir kimse olarak görünür. N. Cumalı …
6başını boş bırakmak — yalnız veya serbest bırakmak …
7aglamak — yalnız olmak, bo; olmak, II I, 258 …
8mı(mi) — yalnız füllerin üçüncü ;ahıs sorgu şekli edatı III, 214bkz: mu (mü) …
9sıñarlamak — yalnız ve yardımcısız bulduğu için zayıf görüp öç almak III, 409 …
10tarınmak — yalnız başına ekmek; ekin eker görünmek II, 145, 159 …