yağmurlu
11boralı — sf. Yağmurlu, sert rüzgârlı ve soğuk havalı Soğuk bir sonbahar ve sonbaharı boralı bir kış başladı. H. E. Adıvar …
12çepel — is. 1) Kir, bulaşık, çamur, pislik 2) Ürüne karışmış yabancı madde Üzümün çepelini ayıkladı. 3) Çalı çırpı 4) hlk. Bozuk, kapalı, yağmurlu hava Şu saatte kar yağıyordur, daha fenası hava çepeldir, sokaklar çamurludur. R. H. Karay …
13kış kıyamet — is. 1) Çok zorlu kış 2) Yağmurlu, fırtınalı soğuk hava …
14nöbet — is., Ar. nevbet 1) Sıra, keşik Bu akşam nöbet sizde, masrafı siz yapacaksınız. 2) Sıra ile yapılan görev, iş Karlı dağlar başında nöbet geceleri, siper içlerindeki yağmurlu uzun günler. Y. K. Karaosmanoğlu 3) Hastalık sebebiyle titreme, yüksek… …
15resimli — sf. İçinde resimler bulunan, musavver Yağmurlu günlerde orada oturuyor, çay içiyoruz, resimli mecmualar karıştırıyoruz. S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler resimli roman …
16rugan — is., Far. revġan 1) Ayakkabı, çanta vb. yapımında kullanılan parlak deri Yağmurlu havalarda kaldırımlar ne güzeldirler, rugan gibi parlarlar. P. Safa 2) sf. Bu deriden yapılmış Nevin in babası siyah ipek çoraplarıyla rugan ayakkabısını giymişti.… …
17rüzgârlı — sf. Rüzgâr alan, rüzgâra açık Hava bulutlu ve üzerinde durduğumuz tepe rüzgârlı idi. A. Haşim Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller rüzgârlı havanın kuytusu, yağmurlu havanın uykusu …
18şoson — is., Fr. chausson Kumaş veya ince deriden, çoğunlukla düz topuklu, ayağı bütünüyle saran ayakkabı Hava yağmurlu olmadığı hâlde ayaklarına gri şosonlar geçirmişti. H. Taner …
19yazlıkçı — is. Tatillerini yazlıklarda geçiren kimse Yağmurlu hava dolayısıyla yazlıkçılar üzgün, üretici sevinçli …
20koltuğa girmek — evlenmek Nihayet sonbaharın yağmurlu, serin bir günü koltuğa giriyorum. Ö. Seyfettin …