sıkıntı veren şey
1musibet — is., Ar. muṣībet 1) Ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey 2) sf., mec. Uğursuz …
2Allahın gazabı — çok sıkıntı veren şey …
3bungunluk — is., ğu Sıkıntı Büyük bir göç öncesi temizliğinde bulunacakken yüreğime bungunluk veren şey bu düşüncelerden kaynaklanıyor. A. Ağaoğlu …
4kurtulmak — nsz 1) Tehlikeli veya kötü bir durumu atlatmak Beni musluğa götüren namuslu polisler kurtulduğumu görünce sevindiler. A. Gündüz 2) den İstenmeyen, sıkıntı veren, hoşlanılmayan bir kimseden, bir yerden, bir durumdan uzaklaşmak Kayıtsızlıktan,… …
5ağırlık — is., ğı 1) Ağır olma durumu Yükün ağırlığı. Taşın ağırlığı. 2) Değerli olma durumu Hediyenin ağırlığı. 3) Ağırbaşlılık Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi. 4) Tehlikeli olma durumu 5) Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum Havanın ağırlığı.… …
6iğneli fıçı — is. Çok sıkıntı ve üzüntü veren durum veya şey …
7püsküllü bela — is. Büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey Başıma püsküllü bela kesilen şemsiyeyi nerede unuttum, nerede bıraktımsa er geç gelip beni buldu. S. Birsel …
8MUZTARRÎN — Çaresizler. Sıkıntı içinde olanlar.(Arkadaş! Bilhassa muztar olanların dualarının büyük bir tesiri vardır. Bazan o gibi duaların hürmetine, en büyük bir şey, en küçük bir şeye musahhar ve muti olur. Evet, kırık bir tahta parçası üzerindeki fakir… …