sıkışık
1sıkışık — sf., ğı Sıkışmış bir durumda olan Size bu kadar ücreti niye ödemekteyiz, böyle sıkışık anlarımızda? A. İlhan …
2aş taşınca kepçeye paha olmaz — sıkışık zamanlarda önemsiz şeylerin değeri çoktur anlamında kullanılan bir söz …
3iki arada bir derede (kalmak) — sıkışık, zor şartlar altında (kalmak) …
4tıkma (üzüm) — sıkışık, birbirine girmiş (üzürn) II, 16 …
5debil dübül — sıkışık vaziyette …
6balık istifi — sf. Çok sıkışık olarak bir yere dolmuş (insanlar) …
7dirsek dirseğe — zf. Çok sıkışık bir durumda, yan yana Parkta bu kalabalık, sinema, vapur çıkışlarında olduğu gibi dirsek dirseğe, omuz omuzaydı. N. Cumalı …
8omuz omuza — zf. 1) Çok sıkışık bir durumda, yan yana Omuz omuza durup kapıdan bahçeyi seyre çalışan bir bedevi kümesi yolunu kesmişti. R. H. Karay 2) mec. Dayanışma içinde, birlikte Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza, Taksim e doğru akıyorlardı. Y. Z. Ortaç …
9sıkışıklık — is., ğı Sıkışık olma durumu …
10tıkış tıkış — zf. Dopdolu, sıkışık bir durumda …