perakende
11TEŞA'UB — Perâkende ve kol kol olup bölükler ve şubeler sahibi olma. * Bozuk bir şeyin düzelmesi. * Iraklaşmak …
12ŞA'VA' — Perâkende, dağınık. * Dağıtmak …
13ŞEMTİT — Perakende, dağınık, müteferrik …
14ŞETTE (ŞETÂT) — Perâkende olmak, dağılmak …
15ŞÜNAN — Perâkende, dağılmı …
16bakkal — is., Ar. baḳḳāl 1) Yiyecek, içecek vb. maddeleri perakende olarak satan kimse Arkadaşlarımızdan Ethem de gitti, babası gibi bakkal oldu. M. Ş. Esendal 2) Bu maddelerin satıldığı dükkân Birleşik Sözler bakkal çakkal bakkal defteri bakkal kâğıdı… …
17dükkân — is., Ar. dukkān 1) Esnafın perakende satış yaptığı, küçük zanaat sahiplerinin çalıştıkları yer Orada bir keresteci dükkânı açmış. Y. K. Beyatlı 2) mec. Görevli olarak çalışılan yer, iş yeri Bir gece oyuncular, dükkânı, tezgâhı toplayıp kasabadan… …
18kasap — is., bı, Ar. ḳaṣṣāb 1) Sığır, koyun gibi eti yenecek hayvanları kesen veya dükkânında perakende olarak satan kimse 2) Et satılan dükkân 3) sf., mec. Kan dökücü, hunhar Birleşik Sözler kasaphane Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller kasap, yağı bol… …
19perakendeci — is. Malını perakende olarak satan tüccar …
20perakendecilik — is., ği Perakende olarak yapılan alışveriş …