parlamak
21parlama — is. Parlamak işi …
22şahlanmak — nsz 1) At, ön ayaklarını yerden keserek arka ayakları üstünde durmak, şaha kalkmak Altımdaki beygir acı acı kişneyerek şahlanır gibi oldu. O. C. Kaygılı 2) mec. Taşkınlık göstermek, coşmak, kükremek Gösterdiğimiz kahramanlıklar, harp… …
23şavkımak — nsz, hlk. Işık saçmak, parlamak …
24şıkırdamak — nsz 1) Birbirine çarpan metal nesneler şıkırtı sesi çıkarmak Demir gagalı geveze leylekler gibi durmadan şıkırdayan makamları dinliyordum. Ö. Seyfettin 2) hlk. Aydınlanmak, parlamak …
25yalabımak — nsz, hlk. 1) Parıldamak, parlamak, ışıldamak 2) Şimşek çakmak …
26yanmak — nsz, ar 1) Birleşiminde karbon bulunan maddeler, ısı ve ışık yayarak kül durumuna geçip yok olmak Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir... Anayasa 2) Ateş durumuna geçmek, tutuşmak Kömür yandı. Ocaktaki odun yandı. 3) Isı, ışık veren… …
27yıldız — is. 1) Güneş ve ay dışında gökyüzünde görülen ışıklı gök cisimlerinden her biri Baktık geceden fecre kadar ellerde / Yıldızlara yükselen kadehler gördük. Y. K. Beyatlı 2) Meşhur sinema ve müzikhol sanatçısı, star Bir keresinde de bir yerli opera… …
28yürek — is., ği, anat. 1) Kalp 2) Bir kimsenin ruhsal yönü, gönül Fazıla Hanım ın elleri terliyor, yüreği sarsılıyordu. S. F. Abasıyanık 3) Kupa (I) 4) mec. Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk, cesaret Bu iş yürek ister. 5)… …
29feveran etmek — birdenbire öfkelenmek, köpürmek, parlamak Beni dinlemeden öyle feveran etme ... hiddetlenme! E. E. Talu …
30iştial etmek — tutuşmak, parlamak, alevlenmek …