kucak kucak
1kučak — kúčak m <G čka, N mn čci, G kȗčākā> DEFINICIJA mužjak kuje, kučke ETIMOLOGIJA vidi kuja …
2kuçak — kucak I, 382bkz: kuçam …
3kucak — is., ğı 1) Açık kollarla göğüs arasındaki bölüm, aguş Kucağımdaki yavrumla yapayalnız kalmıştık. S. M. Alus 2) sf. Açık kollarla göğüs arasına sığabilen miktarda olan 3) mec. Herhangi bir durumun veya şeyin sınırlarının arası, iç Oralar her… …
4kucak kucak — sf. 1) Bol bol İşte kucak kucak çiçek, işte sepet sepet meyve! R. H. Karay 2) Kucaklanabilecek miktarda olan …
5kucak kucağa — zf. 1) Birbirine sarılmış veya birbirine yüz yüze sokulmuş bir durumda Topla sürülen karışık topraklar, kucak kucağa kanları içinde yatan savaşçılar. H. E. Adıvar 2) İç içe, yan yana, beraberce Şiirle dua, felsefe ile din, inkârla iman kucak… …
6kucak (veya kucağını) açmak — 1) (birine) korumak Paris teki hemşehriler bana büyük bir sevgi ve emniyetle kucaklarını açmışlardı. R. N. Güntekin 2) (birine) sığınacak yer vermek Her çalışmak isteyene kucak açmışlardı. Y. K. Karaosmanoğlu …
7kucak çocuğu — is. Yürüyemeyen, kucakta gezdirilen çocuk …
8kucak dolusu — sf. Pek çok, pek bol …
9kucak — (koçak) ağoş; koç adam, cesur, koca …
10kuçam — kucak I, 398bkz: kuçak …