kentin
61döküntü — is. 1) Dökülmüş, saçılmış şeyler Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar. Y. K. Beyatlı 2) Bir topluluktan geri kalmış kimseler 3) Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi 4)… …
62egzoz — is., İng. exhaust 1) İçten yanmalı motorlarda yanan akaryakıtın gazı Büyük kentin yazın egzoz, kışın kalorifer dumanı kokan havasından... H. Taner 2) Bu gazın boşaltılması 3) Bu gazın atılmasını sağlayan düzen 4) Susturucu Birleşik Sözler egzoz… …
63kampüs — is., Fr campus Yerleşke Bir öğrenci için üniversite, kentin ve yaşamının bütünü demek değildir ama kampüs, onun yaşamının odak noktasıydı. A. Cemal …
64kentsel dönüşüm — is. Kentin imar planına uymayan, ruhsatsız binaların yıkılıp, planlara uygun olarak toplu yerleşim alanlarının oluşturulması …
65öykücü — is. Hikâyeci Kentin bütün ozanları, öykücüleri oraya gelir akşamları. Ç. Altan …
66tahsisli yol — is. Belediyece görevlendirilmiş toplu taşıma araçları için kentin ana caddelerinde ayrılmış yol şeridi …
67uyarı — is. 1) Herhangi bir konu, sorun üzerine ilgi çekme, ikaz, ihtar, tembih Kentin yaşlılarının da düşüncelerini aldılar. Onların uyarılarına uydular. H. Taner 2) biy. Organizmada uyarım yaratan güç Birleşik Sözler erken uyarı …
68bela getirmek — kötülüğe, felakete uğratmak Yurtlarına bela getiren bu kadını, ayıplamıyor kentin uluları. A. Erhat …
69gözüne batmak — tedirgin etmek, rahatsız etmek Kimsenin gözüne batmadan, tanınıp bilinmeden büyük bir kentin kaldırımlarında yaşamanın doyulmaz bir tadı vardı. N. Cumalı …
70MİR-AB — f. Bir kentin su işlerine bakan kişi …