kapılmak
11umutsuzluğa düşmek (veya kapılmak) — umudu kalmamak, güveni sarsılmak, olumsuzluğa sürüklenmek …
12zehaba kapılmak — kuruntuya düşmek, vesveselenmek Bu oyunun kendine düşman bir partiye seçmen kazandırdığı zehabına kapılmış olacak. H. Taner …
13hiddete kapılmak — öfkelenmek, kızmak …
14infiale kapılmak — kızgınlık, öfke duymak …
15kuruntuya kapılmak — boş yere tasalanmak …
16vecde kapılmak — coşmak, kendinden geçmek Eski konakların mutfağını anlatırken bir tapınağı tasvir eder gibi vecde kapılır. H. Taner …
17büyüsüne kapılmak (veya tutulmak) — yapılan büyünün etkisinde kalmak, bir şeyin o kimsenin çekiciliğinden kurtulamamak Durup durup başıma gelenlerin büyüsüne kapılıyordum. O. Pamuk …
18dehşete kapılmak (veya düşmek) — çok korkmak Ev sahibi dehşete kapılmış gibiydi. T. Buğra …
19hüzne kapılmak — hüzünlenmek …
20korkuya kapılmak — korku düşmek …