kırpmak
1kırpmak — i, ar 1) Parçalara ayırmak, kesmek, kırkmak 2) Göz kapaklarını açıp kapamak, kıpmak Az lakırtı söyler, sık ve siyah kaşlarının altında asla kırpmadığı iri, parlak, sabit ve siyah gözlerini hep önüne dikerdi. Ö. Seyfettin 3) den, mec. Kesinti… …
2kırpmak — azaltmak …
3karanlıkta göz kırpmak — bir şeyi anlatmak isterken karşısındakinin anlayamayacağı bir işarette bulunmak veya bir söz söylemek …
4göz kırpmak — 1) göz kapağını kapayıp açmak İlk zamanlar bizi beraber görüp de manalı manalı göz kırpmış olanların şimdi yüzüne bakamaz olmuştum. H. Taner 2) başkasına söylediklerinin doğru olmadığını işaretle anlatmak için, benimsediği kimseye bakarak gözünü… …
5karanlıkta göz kırpmak — bir işin önceden konuşulmadığı için haberinin olmadığını anlatmak …
6göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… …
7karanlık — sf., ğı 1) Işığı olmayan, bütünü veya bir parçası ışıktan yoksun olan 2) is. Işık olmama durumu Biz, karanlığın içinde ilerliyoruz. H. Taner 3) mec. Yasalara, töreye uygun olmayan Bu karanlık işlerin hesabını sorarlar. M. Ş. Esendal 4) mec.… …
8kıpmak — i, ar Göz kapaklarını çabucak açıp kapamak, kırpmak …
9kırpma — is. Kırpmak işi …
10kıftulamak — sındı ile kırkmak, kırpmak, II I, 352 …
- 1
- 2