iyice
101kurcalamak — i 1) Ellemek, karıştırarak bakmak Radyoyu kurcalayıp iyice bozdu. 2) Sivri bir şey sokup karıştırarak zorlamak Kilidi kurcalamışlar. 3) Karıştırıp azdırmak, tahriş etmek Çıbanı kurcalamamalı. 4) mec. Meşgul ve rahatsız etmek Bu sorunun cevabı… …
102makine yağı — is. 1) Rafine edilmiş bir yağlama yağı ile bir sabunun, istenen kıvama göre değişen oranlarda iyice karıştırılmasından elde edilen yarı koyu yağlama yağı, gres, gres yağı 2) Gres …
103marsık — is., ğı Yapılırken iyice yakılmadığından duman ve koku vererek yandığı için baş ağrısı yapan odun kömürü Mangalın üstünde bir boru, marsık kokusu dar sokağı doldurmuş. S. F. Abasıyanık Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller marsık gibi …
104mercimek köftesi — is. Kırmızı mercimeğin hafifçe pişirilmesinden sonra soğan, maydanoz, taze nane ve yeşil soğan karışımına katılıp iyice yoğrulması sonunda hazırlanan bir yemek türü …
105milimi milimine — sf. Tam, tastamam, iyice …
106müşteri — is., Ar. muşterī Alıcı, hizmet gören ve karşılığında ücret ödeyen kimse (berber) Fırçayı iyice sabunlar, hoş vuruşlarla dolaştırırdı müşterinin yüzünde. N. Cumalı Birleşik Sözler müşteri hizmeti yağlı müşteri …
107ocak — is., ğı 1) Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar. Halikarnas Balıkçısı 2) Şömine Ocağın önünde oturup acayip bir… …
108oturmak — e 1) Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu. S. F. Abasıyanık 2) nsz Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak Bakın, hikâye zordur, acımasız ve… …
109oyulganmak — nsz, hlk. Bir şeyin içine iyice girmek …
110ölçülü biçili — sf. Özenle hazırlanmış, iyice hesaplanmış Fakat bütün bu ölçülü biçili büyük adam tedbirlerine rağmen ne de olsa çocuktum. R. N. Güntekin …