-
1 воробей
serçe* * *мсло́во не воробе́й, вы́летит - не пойма́ешь — погов. laf torbaya girmez
••стре́ляный / ста́рый воробе́й — kaçın kur'ası
-
2 проникать
несов.; сов. - прони́кнуть1) girmek; sızmakв дом прони́кли во́ры — eve hırsız girdi
со́лнечный свет туда́ не проника́ет — oraya güneş ışığı girmez, orası güneş görmez
на глу́бине, куда́ не проника́ет со́лнечный свет — gün ışığının nüfuz edemediği derinlikte
из щеле́й проника́л свет — yarıklardan ışık sızıyordu
ве́тер сюда́ не проника́ет — rüzgar buraya vurmuyor
2) nüfuz etmek; sızmakрекла́ма прони́кла во мно́гие сфе́ры жи́зни — reklam hayatın birçok alanına nüfuz etti
в их ряды́ прони́кли посторо́нние элеме́нты — saflarına yabancı unsurlar sızdı
по прони́кшим в печа́ть све́дениям — basına sızan haberlere göre
3) yayılmakэ́ти иде́и все глу́бже проника́ли в ма́ссы — bu düşünceler yığınlar arasında gittikçe geniş ölçüde yayılmaktaydı
-
3 солнечный
1) güneş °со́лнечная эне́ргия — güneş enerjisi
со́лнечная печь — тех. güneş fırını
2) güneşliсо́лнечная пого́да — güneşli hava
э́та ко́мната не со́лнечная — bu odaya güneş girmez, bu oda güneş almaz
••со́лнечная систе́ма — güneş sistemi / dizgesi
со́лнечные су́тки — güneş günü
со́лнечный уда́р — güneş çarpması
со́лнечные часы́ — güneş saati
-
4 воздухонепроницаемый
hava sızdırmaz, hava geçmez, hava girmez, hermetik, hava geçirmezТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > воздухонепроницаемый
См. также в других словарях:
mızrak çuvala girmez (veya sığmaz) — gizli tutulması imkânsız durumlar karşısında söylenen bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağlamakla yar ele girmez — kişi çok sevdiği şeyi yalnızca özlemini çekmekle elde edemez, onu elde etmenin yollarını bulmalıdır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
gürültü istemeyen kazancı dükkânına girmez — kafasını dinlemek isteyen kimse, gürültülü patırtılı işlerde görev almaz anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
laf torbaya girmez — ağızdan çıkan bir söz, artık gizli kalmaz, herkes onu duyar anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağlamak — nsz 1) Üzüntü, acı, sevinç, pişmanlık vb.nin etkisiyle gözyaşı dökmek 2) Ağaç budandığında kesilen yerlerden besi suyu veya öz su akmak 3) den Sızlanmak, yakınmak Utanç ve kahırdan, yumruklarını ısıra ısıra bir zaman ağladı. A. İlhan 4) e Bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gürültü — is. 1) Aralarında uyum bulunmayan düzensiz seslerin bütünü, patırtı, şamata Gemi baş döndüren bir gürültüyle indi sulara. Ç. Altan 2) mec. Birçok kişinin karıştığı kavga, karışıklık veya tartışma İşçiler arasındaki gürültü. Birleşik Sözler… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hangisi — zm. Kim, hangi şey anlamlarında kullanılan soru sözü Müşterilere, daha içeri girer girmez, hangisinin işi çabuk bitecek diye bakmıştım. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
laf — is., Far. lāf 1) Söz, lakırtı Ben lafımı bitirmeden o atıldı. 2) Sonuçsuz, yararı olmayan söz Onun söyledikleri laftan ibaret. 3) Konuşma 4) Konu, mevzu, bahis Lafı değiştirdi. 5) ünl. Öyle şey olamaz, bu sözün hiçbir değeri yok anlamlarında… … Çağatay Osmanlı Sözlük
mahmuzlamak — i Hızlanması için hayvanı mahmuzla dürtmek İçeri girer girmez bileğimden kavradı; önüne beni oturttu, hayvanı mahmuzladı. S. M. Alus … Çağatay Osmanlı Sözlük
takıntı — is. 1) Bir durum ve sorunla ilişkisi olan başka durum veya sorun Uykum kaçınca aklım bir şeye takılır ve o takıntıyı savuşturuncaya kadar gözüme uyku girmez. B. Felek 2) Bütünlemeye kalınan ders 3) Küçük, önemsiz borç 4) Bir şeye hastalık… … Çağatay Osmanlı Sözlük