eskiden
101evvelden — zf. Önceden, eskiden, evvelce …
102evveli — sf., hlk. 1) Önceki Evveli gün. 2) zf. Eskiden Evveli böyle derlerdi …
103eyyam reisi — is. Eyyam ağası Eskiden eyyam reisi denirdi, yani zamana göre hareket eden adam demekti. Yani her esintiye anında uyan, pervane gibi fırıldak tipler anlatılırdı. A. Boysan …
104Felemenk — is., öz., tar. Bugünkü Hollanda, Belçika ve Kuzeydoğu Fransa ya eskiden verilen ad …
105fitil — is., Ar. fetīl 1) Lambada, kandilde ve mumda yağın, çakmakta benzinin yanmasını sağlayan, türlü biçimlerde bükülmüş veya dokunmuş pamuktan yapılan genellikle yağ çekici madde Lambanın fitili biraz daha açılmış. Y. Z. Ortaç 2) Derin yaraların… …
106gelenek — is., ği, top. b. Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar, anane Şair yeni bir dil yaratabilir ama… …
107görenek — is., ği, top. b. Bir şeyi eskiden beri görüldüğü gibi yapma alışkanlığı, âdet, alışkı Muhitin ve göreneğin şımarttığı bu kız beni de tahrik ederse ne yapacaktım? A. Gündüz …
108görmüşlük duygusu — is., ruh b. Kişinin, yeni bir yaşantıyı eskiden de yaşamış olduğu yolundaki duygusu …
109gülle — is. 1) Eskiden som taş veya demirden, yuvarlak bir biçimde yapılırken, günümüzde çelikten silindir biçiminde, bir ucu sivri olarak yapılan top mermisi Atılan gülle ve lağımlardan kale duvarlarında geniş menfezler açıldı. O. S. Orhon 2) sp.… …
110horozcuk otu — is., bit. b. Turpgillerden, eskiden kuduzun ilacı sanılan, güzel kokulu bir dağ bitkisi, yaban teresi (Lepidium campestre) …