el sıkmak
1sıkmak — II, 18 …
2sıkmak — i, ar 1) Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor. Ö. Seyfettin 2) Bir şeyin suyunu, yağını, sıvı kısmını basınçla çıkarıp akıtmak Limon sıkmak.… …
3kubur sıkmak — silah atmak, tabanca sıkmak Oğlum, ben karanlığa kubur sıkmam. H. R. Gürpınar …
4hortum sıkmak — yangına su sıkmak …
5karanfili sıkmak — argo tehlikelere ve güçlüklere göğüs gerebilmek …
6mavra atmak (veya sıkmak) — 1) gevezelik etmek 2) palavra atmak …
7palavra savurmak (veya atmak veya sıkmak) — argo 1) abartarak konuşmak, büyük başarılardan söz etmek Yalana yakın palavralar savurmaktan kendini alamayan Ragıp Bey, bu sefer tamamıyla masumdu. Y. K. Karaosmanoğlu 2) uydurma, asılsız bir söz veya haberi gerçekmiş gibi ortaya atmak …
8tatlı canını sıkmak — gereksiz şeylere üzülmek ve bunları dert edinmek …
9kemer (veya kemerini) sıkmak — sıkı para politikası anlayışıyla daha az tüketmek …
10ümüğünü sıkmak — ümüğüne sarılmak …