bulanık bir su
1bulanık — sf., ğı 1) Bulanmış olan, duru olmayan Koltuğuna oturdu, Haliç in bulanık sularına daldı. F. R. Atay 2) Bulutlu, kapalı (hava) 3) Açık seçik görünmeyen, net olmayan Bulanık görüntü. 4) Donuk, anlamsız, fersiz (bakış) Dimdik oturuyor, bulanık ve… …
2boz bulanık — sf., ğı 1) Çok bulanık 2) zf. Çok bulanık bir biçimde …
3görüş açısı — is. 1) Bir şeyi görebilme alanı Ondan evvel görüş açısı içine yandan giren bu uzun gölge bulanık bir karaltıdan ibaretti. P. Safa 2) Bakış açısı Demek gerçekler, görüş açısına, çevrenin etki ve baskısına göre bambaşka biçimlere ve renklere… …
4bulanıklaştırılmak — nsz Bulanık bir duruma getirilmek …
5Turc — Cet article possède un paronyme, voir : Turk. Cet article concerne la langue parlée en Turquie. Pour la famille de langues apparentées, voir Langues turques. Pour les autres significations, voir Turcs …
6bulanıklık — is., ğı Bulanık olma durumu Bakışlarına çoktan bir ihtiyar sarhoş gözlerinin bulanıklığı gelmişti. Y. K. Karaosmanoğlu Birleşik Sözler zihin bulanıklığı …
7dumanlı — sf. 1) Dumanı olan, duman çıkaran Dumanlı barut. 2) Sisli, sisle örtülü 3) mec. Sıkıntılı, bulanık Karışık rüyalarda görülen manzaralar gibi dumanlı bir sahne. A. Gündüz 4) mec. Esrik, sarhoş Birleşik Sözler başı dumanlı kafası dumanlı …
8durulmak — 1. Durma işi yapılmak Mor dağlara karargâhlar kurulur / Eteğinde bölük bölük durulur. B. S. Erdoğan 2. nsz 1) Duru duruma gelmek Bulanık su duruldu. 2) Gürültü, kımıldanış, karışıklık, yağış, yel dinmek, sükûn bulmak Kar ve fırtına durulmuş, hava …
9sisli — sf. Üzerine sis inmiş olan, sislenmiş, bulanık Haliç, aşağılarda, sisli bir bahar sabahının altında, erimiş gümüşlerin ırmağına benziyordu. T. Buğra …
10su — 1. is., yu Sutaşı 2. is., yu 1) Hidrojenle oksijenden oluşan, sıvı durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tatsız madde, ab Dere suyu tekmil çamur. Halk kuyu suyu içmek mecburiyetinde... R. N. Güntekin 2) Bu sıvıdan oluşan kitle, deniz, akarsu… …
- 1
- 2