biraz
111aralamak — i 1) İki şey arasında açıklık oluşturmak, yarı açmak Kapısını hafifçe araladı. F. R. Atay 2) Aralıklı duruma getirmek, seyrekleştirmek Şu sandalyeleri biraz aralayınız. 3) hlk. Bitkilerin fazla dal ve çubuklarını kesmek, seyrekleştirmek …
112aralanmak — den 1) Biraz açılmak, aralık olmak Dana Efendi can havliyle aralanmış kapıdan fırladı. Ö. Seyfettin 2) Gitmek, uzaklaşmak, yanından ayrılmak …
113aralatmak — i, e Aralık duruma getirtmek, biraz açtırmak …
114atlama — is. 1) Atlamak işi 2) Belirli bir yerden gerilip hız alarak yapılan sıçrama ile vücudu yerden kesip daha uzak bir yere kondurma veya belli bir yükseklikten aşırma 3) sp. Bu biçimde en uzağa atlamak veya en yükseği aşmak amacıyla yarışılan… …
115atlı — sf. 1) Atı olan Atlı araba. 2) is. Ata binmiş kimse, süvari Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. Y. K. Beyatlı 3) ask. Binek atı kullanan (asker veya asker sınıfı) Biraz sonra da atlı jandarma… …
116avlatmak — i, e Avlanma işini yaptırmak Valinin bunları avlatıp yemesi oralılara çirkin, biraz da iğrenç görünürdü. M. Ş. Esendal …
117ayırmak — i, e 1) Bölmek Elmayı dörde ayırmak. 2) e, den Bir bütünden bir parçayı herhangi bir amaçla bir tarafa koymak, saklamak Çocuklara pastadan biraz ayırdım. 3) Bir yeri bir engelle bölmek 4) den Birbirinden uzaklaştırmak 5) i Nitelik değişikliğini… …
118ayva tüyü — is. Vücuttaki ince, sarı tüyler Sarı ayva tüyleriyle kaplı incecik kollarını biraz fazla sıkacak olsam eriyiverecek sanırım. H. Taner …
119az buçuk — zf. Bir parça, biraz Senin az buçuk edebiyatçılığın da vardır. H. Taner …
120azametli — sf. 1) Ulu, çok büyük 2) Gururlu 3) Görkemli, heybetli 4) Debdebeli 5) Çalımlı, kurumlu Hatta biraz da azametli, kibirli muamelesi bana epeyce garip görünmüştü doğrusu. Y. K. Karaosmanoğlu …