analar

  • 1ÂBÂ VE ECDÂD — Analar, babalar, dedeler …

    Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • 2anadan görme — sf. 1) Annesinde gördüğü gibi 2) Geleneksel İnanmayanlar ise sabırsız ve hırçın analar, çocuk eğitiminden habersiz babalar, her şeyi anadan görme metotlarla yürüteceklerini sanan büyük analar ve dedelerdir. H. Taner …

    Çağatay Osmanlı Sözlük

  • 3Аху Тугба — Ahu Tuğba Имя при рождении: Tuğba Çetin Дата рождения: 3 мая 1963(1963 05 03) (49 лет) Место рожден …

    Википедия

  • 4Oxidation with dioxiranes — refers to the introduction of oxygen into organic molecules through the action of a dioxirane. Dioxiranes are well known for their oxidation of alkenes to epoxides; however, they are also able to oxidize other unsaturated functionality,… …

    Wikipedia

  • 5Schumm test — (for heme in plasma) a given volume of plasma is covered with a layer of ether; one tenth the volume of concentrated ammonium sulfide (analar) is then run in with a pipette and subsequently mixed by shaking. A positive reaction is indicated by… …

    Medical dictionary

  • 6kanı ayaklı — is. Evli kadın Aynı anda nice analar kan ağlıyor, nice kanı ayaklılar dul, nice saçı bitmedikler yetim kalıyordu. H. R. Gürpınar …

    Çağatay Osmanlı Sözlük

  • 7karı — is. 1) Bir erkeğin evlenmiş olduğu kadın, eş, refika, zevce Eve varınca karım Fadime kapıyı açar. S. F. Abasıyanık 2) kaba Kadın Analar ağlıyor, nişanlılar ağlıyor, karılar ağlıyordu; fakat Saliha kadın buna alışmıştı. H. E. Adıvar 3) hlk. Yaşlı …

    Çağatay Osmanlı Sözlük

  • 8kuralı — sf., ask. Kurasını çekmiş, askere gitmeyi bekleyen (asker) Seferberlik başladığı zaman ... dertli analar ... nafakasını yok pahasına tefecilere satıyor ... kuralı çocuklarına yol parası yetiştiriyorlardı. R. E. Ünaydın …

    Çağatay Osmanlı Sözlük

  • 9zevzeklik — is., ği Gevezelik Analar, babalar, çocuklarının durmadan soru sormasını bir çeşit zevzeklik sayar. H. Taner Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller zevzeklik etmek …

    Çağatay Osmanlı Sözlük

  • 10yüzünü buruşturmak (veya ekşitmek) — yüzüne öfke ve hoşnutsuzluk gösteren bir biçim vermek Ağır işler görüp de güler yüzünü ekşitmemeyi ve kimseyi incitmeden yaşamayı analar bu adamlara öğretmeli idiler. M. Ş. Esendal Nevin, ensesinden bir yer acıyormuş gibi yüzünü buruşturdu. S. F …

    Çağatay Osmanlı Sözlük