ağırbaşlı
41kısmet beklemek — evlenmeyi, evleneceği kimseyi beklemek Şimdi genç değil, şöyle kırkını, kırk beşini aşmış, efendiden, ağırbaşlı bir kısmet bekliyor. H. Taner …
42süzüm süzüm süzülmek — kendini beğenmiş bir tavırla ağırbaşlı oturup çevreye bakmak Gelin tarafı da görümceler de yerlerinden kımıldamadılar, süzüm süzüm süzüldüler. E. Bener …
43efendiden bir adam — terbiyeli, kibar ve ağırbaşlı kimse …
44sarakaya almak — (birini) alay etmek, alaya almak Taşralarda ağırbaşlı kitaplar okumaya kalkışan öğrencileri, arkadaşları sarakaya alır. S. Birsel …
45ağır durmak — ciddi, ağırbaşlı, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek Devlet adamlarının ileri gelenleri böyle sözlere karışmaz, ağır dururlar. M. Ş. Esendal …
46ağır kazan geç kaynar — 1) kalın kafalı insan bir konuyu zor anlar anlamında kullanılan bir söz 2) tembel olan işi geç yapar anlamında kullanılan bir söz 3) ağırbaşlı insan çabuk öfkelenmez anlamında kullanılan bir söz …
47ağır ol! — 1) ciddi, ağırbaşlı, soğukkanlı, sabırlı ol! anlamında kullanılan bir söz 2) acele etme, yavaş ol! anlamında kullanılan bir söz …
48boş gezenin boş kalfası — işsiz güçsüz dolaşan (kimse) Oraya daha çok boş gezenin boş kalfası emekliler ya da ağırbaşlı orta yaşlılar giderdi. H. Taner …
49kendini bilmek — 1) aklı ve muhakemesi yerinde olmak 2) baliğ olmak 3) ağırbaşlı olmak 4) kendinin ve çevresinin bilincine varmak Kendimi bildim bileli hep bu bozuk makine seslerini duyarım. Y. K. Karaosmanoğlu 5) durum ve onuruna yakışacak biçimde davranmak …
50bâvekar — (F. A.) [ رﺎﻗوﺎﺑ ] ağırbaşlı …