-
1 замкнутость
içine kapanıklık* * *ж(kendi) içine kapanma; içine kapanıklık -
2 вдыхание
-
3 вдыхать
-
4 вливать
(içine) dökmek,akıtmak; iğne yapmak* * *1) (içine) dökmek, akıtmak2) мед. enjeksiyon / iğne yapmak3) перен. ( силы бодрости) vermek4) перен. ( вводить в состав) dahil etmek -
5 заключать
içine almak,kapsamak; hapsetmek; hükmetmek; bitirmek,tamamlamak* * *несов.; сов. - заключи́ть1) ( содержать) içine almak, kapsamak2) hapsetmekзаключа́ть кого-л. в тюрьму́ — birini hapsetmek
заключа́ть кого-л. под стра́жу — birini tutuklamak
3) ( делать вывод) hükmetmek, hükme / yargıya varmak4) ( завершать) bitirmek, tamamlamak5) (договор, мир и т. п.) yapmak; akdetmek; bağıtlamakзаключи́ть сою́з — ittifak yapmak
-
6 уйти в себя
içine kapanmak -
7 вдох
içine nefes aluv -
8 вкладывать
içine qoymaq -
9 вливать
içine tökmek, tökmek -
10 влить
içine tökmek, tökmek -
11 вложить
içine qoymaq -
12 люк
Içine girmek üçin edilen agzy gapakly deşikКраткий русско-туркменский словарь строительной терминологии > люк
-
13 в
1) (где, в чем)...da; içindeв стране́ — ülkede
в столе́ — masa içinde
учи́ться в шко́ле — okulda okumak
он спря́тался в куста́х — çalılar arasına gizlendi
в э́том зале потоло́к вы́ше — bu salonun tavanı daha yüksek
вот в э́том суть вопроса — işte sorunun özü bu
бо́ли в поясни́це — bel ağrıları
боль в желу́дке — mide ağrısı
2) (куда, во что)...a; içineпое́хать в Москву́ — Moskova'ya gitmek
положи́ть в стол — masa(nın) içine koymak
визи́т президе́нта во Фра́нцию — cumhurbaşkanının Fransa'yı ziyareti
нали́ть воды́ в стака́н — bardağa su doldurmak
возьми́те ру́чку в пра́вую ру́ку — kalemi sağ eliniz içine alın
он толкну́л меня́ в плечо́ — omuzumu dürttü
тот толкну́л его́ в грудь — öteki onu göğsünden itti
капиталовложе́ния в промы́шленность — sanayi yatırımları
4) (через, сквозь)...danя ви́дел в зе́ркало, как он вошёл — girişini aynadan gördüm
смотре́ть в замо́чную сква́жину — anahtar deliğinden bakmak
я уви́дел тебя́ в окно́ — seni pencereden gördüm
5) ( когда)...daв октябре́ — Ekimde
в сороковы́х года́х — kırk yıllarında
в про́шлом году́ — geçen yıl
в бу́дущем году́ — gelecek yıl
в тот ве́чер — o akşam
в пя́тницу — cuma günü
в три часа́ — saat üçte
во внерабо́чее вре́мя — çalışma saatleri dışında
в три дня не сде́лаешь — üç günde yapamazsın
раз в ме́сяц — ayda bir
два ра́за в ме́сяц — ayda iki kez
сто ме́тров в секу́нду — saniyede yüz metre
6) ( при указании на наличие признака чего-либо)...li,...lıkбума́га в кле́тку — kareli kağıt
широ́кий в плеча́х — (geniş) omuzlu
рука́, со́гнутая в ло́кте — dirsekten bükük / bükülü kol
он был в нару́чниках — elleri kelepçeliydi
в жи́дком состоя́нии — sıvı halinde
преиму́щество в четы́ре очка́ — dört sayılık avantaj
челове́к в чёрном — karalı adam
чемпио́н ми́ра в тяжёлом ве́се — ağır sıklet dünya şampiyonu
де́ти в во́зрасте 10-12 лет — 10-12 yaşlarındaki çocuklar
7) (при указании веса, размера и т. п.)...lıkве́сом в то́нну — bir tonluk
цено́ю в два рубля́ — iki rublelik
давле́ние в пять атмосфе́р — beş atmosferlik basınç
бриллиа́нт в десять кара́т — on kıratlık pırlanta
под угло́м в 30 гра́дусов — 30 derecelik bir açı altında
ле́стница в де́сять ступе́ней — on basamaklı merdiven
8) (при исчислении в мерах веса и т. п.) olarakв то́ннах — ton olarak
в рубля́х — ruble olarak
9) (при указании расстояния от чего-л.) mesafede, ötedeв киломе́тре от дере́вни — köyden bir kilometre uzaklıkta / mesafede, köyün bir kilometre ötesinde
в трёх ми́лях от бе́рега — kıyıya üç mil uzaklıkta
в пяти́ киломе́трах южне́е го́рода — şehrin beş kilometre güneyinde
в десяти́ ме́трах леве́е чего-л. — on metre solunda
10) (покрытый, запачканный чем-л.)...lıска́терть в пя́тнах — lekeli masa örtüsü
лицо́ его бы́ло в мы́ле — yüzü sabunluydu
у неё ру́ки бы́ли в те́сте — elleri hamuruydu
11) ( при образовании наречных сочетаний) için, ile,...daон вы́ступит в тяжёлом ве́се (о борце) — ağır sıklette / ağırda güreşecek
он да́же в очка́х пло́хо ви́дит — gözlükle bile iyi görmüyor
испо́льзовать что-л. в ли́чных интере́сах — (bir şeyi) kişisel çıkar için kullanmak
••в двух, трёх,... не́скольких, мно́гих места́х (с гл. взорва́ть, разорва́ть, ра́нить и т. п.) — iki, üç,... birkaç, birçok yerinden
опубликова́ть рома́н в двух тома́х — romanı iki cilt halinde yayımlamak
-
14 вбирать
içmek,emmek,içine çekmek* * *несов.; сов. - вобра́ть -
15 внутрь
içeri; içine,içerisine* * *1) нареч. içeriпринима́ть внутрь (лекарство) — (ağız yoluyla) almak
2) предлог içine, içerisine -
16 втягивать
içeri çekmek; sürüklemek (bir şeye/işe),bulaştırmak (bir işe)* * *несов.; сов. - втяну́ть1) (içeri) çekmek (внутрь чего-л.); (çeke çeke) kaldırmak ( наверх)втяну́ть го́лову в пле́чи — boynunu (omuzlarının) içine çekmek
3) перен., разг. sürüklemek; bulaştırmak ( впутывать)втя́гивать в войну́ — savaşa sürüklemek
втя́гивать кого-л. в рабо́ту — işe katılmasını sağlamak
-
17 завладевать
zapt etmek,ele geçirmek; avucunun içine almak* * *несов.; сов. - завладе́ть1) zaptetmek; ele geçirmek ( захватывать); üstüne oturmak ( присваивать)2) перен. ( подчинять себе) avucunun içine almak; hükmü altına almakзавладе́ть ума́ми — zihinlere hakim olmak
-
18 замкнутый
kapalı (çevre/hayat); içine kapanık* * *1) врз kapalıза́мкнутая жизнь — kapalı hayat
за́мкнутая группиро́вка — dışa kapalı (olan) gruplaşma
за́мкнутая среда́ — kapalı çevre
за́мкнутая цепь — эл. kapalı devre
2) ( необщительный) içine kapanık -
19 затягивать
sıkmak; kaplamak; içine çekmek; uzatmak,geciktirmek* * *I несов.; сов. - затяну́ть I1) sıkmakзатя́гивать реме́нь — kayışını sıkmak
затяну́ть по́яс (поту́же) — перен. kemeri sıkmak
2) kaplamakне́бо затя́нуто ту́чами — gök kara bulutlarla kapanık / kaplı
бе́рег затяну́ло тума́ном — kıyı sislendi / sise büründü
3) безл.ра́ну затяну́ло — yara kabuk bağladı
4) ( засасывать) içine çekmek5) uzatmak; geciktirmekзатя́гивать с отве́том — cevabı geciktirmek
затяну́ть собра́ние — toplantıyı uzatmak
II несов.; сов. - затяну́ть IIзатя́гивать де́ло — işi sürüncemede bırakmak
( песню) söylemeye başlamak; tutturmak -
20 клокотать
1) (о жидкости и т. п.) fokurdamak; fokur fokur kaynamak2) перен. fıkır fıkır kaynamak; içi içine sığmamakв нём клокота́л гнев — öfkesinden fıkır fıkır kaynıyordu
в ней клокота́ла ра́дость — sevincinden içi içine sığmıyordu
См. также в других словарях:
içine ateş atmak — aşırı acı, sıkıntı veya üzüntü verecek davranışta bulunmak Nazmiye nin içine avuçla ateş atıp evden içeri giriyor ama başını kaldırıp pencereye bakmıyordu. O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine ateş düşmek — büyük bir acı ve üzüntünün etkisi altına girmek Pamuk zamanı gelince, köylüler Toros tan pamuğa dökülünce içine bir ateş düştü, duramaz oldu. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine baygınlıklar çökmek — sıkıntı, fenalık basmak Şevki, ekmek öpüp çocukları üzerine yemin ettikçe onun içine baygınlıklar çöküyordu. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine çekmek — 1) soluk almak 2) mec. bilincine varmak, anlamak Bu barut kokulu alçaklık ve zorbalık havasını uzun uzun, derin derin içine çekti. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine daralma gelmek — sıkıntı basmak, sıkılmak Hava kararmaya yüz tutunca, içine bir daralma geliyor çocuğun. A. Kulin … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine doğmak — bir işin olacağını veya olduğunu hiçbir belirtiye dayanmadan önceden sezinlemek, malum olmak Bunu git hocadan sor, elbette benden, senden önce o cennetlik kişinin içine doğmuştur. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine etmek (veya sıçmak) — kaba (bir şeyin) bozup berbat etmek, içine etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine işlemek — duygulanmak, etkilenmek, dokunmak Kızın pembe beyaz yanakları, simsiyah kaşı, gözü içine işlemişti. O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine çekilmek (veya kapanmak) — çevresindeki kişilerle ilgi kurmamak, duygularını kimseye açmamak O sene çok içine çekilmiş, daima boş vakti kütüphanede geçen ağır bir talebe vaziyetini almıştı. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine kurt düşmek — kendisine zararı dokunacak bir durum meydana geleceğinden kuşkulanmak Kız geçen cuma, pazardan geç geldiğinden beri esasen içine kurt düşmüştü. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine sinmek — 1) isteğince olduğu için huzur ve mutluluk duymak Uykusundan esneye gerine çıkar, içine sinmiş rüyalardan hafif hafif sıyrılırdı. A. Ş. Hisar 2) içi rahat etmek Düğünümde bulunmazsan gelinliğim içime sinmeyecek, diyor. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük