-
1 Я не знаю
Bilmiyorum[б'ильмиёрум] -
2 ли
1) частица mıзна́ет ли он об э́том? — (acaba) bundan haberi var mı?
(уж) не бо́лен ли ты? — hasta olmayasın?
уж не уе́хал ли он? — gitmiş olmasın?
не ты ли возража́л? — itiraz eden sen değil miydin?
не сходи́ть ли нам в кино́? — sinemaya gitsek mi?
э́то ли не насме́шка! — bu alay değil de nedir?
ма́ло ли она́ натерпе́лась! — onun çektikleri az mı ki!
2) союзя не зна́ю, пришёл ли он — gelip gelmediğini bilmiyorum; geldi mi gelmedi mi (onu) bilmiyorum
-
3 где
nerede* * *нареч.1) вопр. nerede; haniгде же обе́щанная (тобо́й) кни́га? — hani vadettiğin kitap
где они́, былые деньки́? — nerede o günler?
а вы где бы́ли? — тж. перен. ya siz neredeydiniz?
где ты собира́ла э́ти цветы́? — bu çiçekleri nereden topladın?
2) места burada, burasıвот где оши́бка — yanlış burada işte
у меня́ вот где боли́т — buram ağrıyor
у тебя́ здесь есть где останови́ться? — burada kalacağın yer var mı?
3) неопр. bir yerdeа уви́дишь где, сра́зу сообщи́ — bir yerde görsen derhal haber ver
4) относ. neredeя не зна́ю, где он — nerede olduğunu / bulunduğunu bilmiyorum
где бы он ни́ был — nerede olursa olsun
где..., где... — kimi yerde..., kimi yerde...
где мно́го бы́ло грибо́в, где о́чень ма́ло — kimi yerde çok, kimi yerde pek az mantar vardı
там, где нет лесо́в... — orman olmayan yerlerde...
там, где он прошёл... — geçtiği yerlerde...
города́, где сосредото́чена промы́шленность — sanayin temerküz ettiği şehirler
о́бщество, где госпо́дствует ча́стная со́бственность — özel mülkiyetin egemen olduğu toplum
рестора́н, где мо́жно дёшево пое́сть — ucuza karın doyurulacak lokanta
5) в соч., → частицыгде там / уж! — ne mümkün!
где уж нам! — ne haddimize!; geçti bizden bu işler! (т.е. поздно по возрасту)
где ему́ с тобо́й тяга́ться! — seninle boy ölçüşmek onun ne haddine!
где ему́ други́х учи́ть, когда́ он и са́м-то не зна́ет — kendisi bilmez, nerede kaldı ki başkasına öğretsin
где ему́ бы́ло знать, что... —...dığını nereden bilsindi
где ему́ поня́ть?! — onda anlayacak kafa nerede?!
я стара́лся сдержа́ться, но где там?! — kendimi tutmaya çalışıyordum, ama eldemi?!
••где попа́ло — rasgele yerde
где он то́лько не́ был — gitmediği yer kalmadı
-
4 догадываться
tahmin etmek,sezmek,akıl etmek* * *несов.; сов. - догада́тьсяtahmin etmek; sezinlemek; sezmek; akıl etmekя не зна́ю, но дога́дываюсь — bilmiyorum ama tahmin ederim
я дога́дывался, что э́то не так — bunun böyle olmadığını seziyordum
он догада́лся вы́ключить во́ду — musluğu kapatmayı akıl etti
-
5 есть
var,varlar; yemek,içmek; başına kakmak; baş üstüne!* * *I несов.; сов. - съесть1) yemek; içmek (суп, компот)мне хо́чется есть — karnım aç, acıktım
мя́са он не ест — et yemez
он (вообще́) ма́ло / пло́хо ест — boğazsızdır
он съел всё подчисту́ю — hepsini sömürdü
она́ не ест, не пьёт (с горя и т. п.) — yemekten içmekten kesildi
2) (о насекомых, грызунах, ржавчине, едких веществах) yemek3) тк. несов. ( раздражать) yakmakдым ел глаза́ — dumandan gözler yanıyordu
4) перен., прост. ( попрекать) başına kakmak••есть чей-л. хлеб — birinin ekmeğini yemek
II наст. вр. гл. бытьесть чужо́й хлеб — başkasının sırtından geçinmek
1) в соч. перев. аффиксами сказуемостиа кто ты (тако́й) есть?! — sen nesin ki!
есть о чём говори́ть! — lafı mı olur!
2) → сказ. ( имеется) varне зна́ю, есть ли у него́ вре́мя — vakti olup olmadığını bilmiyorum
III межд.вре́мя ещё есть (не упущено) — vakti geçmedi henüz
( ответ на команду) baş üstüne! -
6 предыстория
жtarih öncesi; evveliyatпредысто́рия челове́чества — insanlığın tarih öncesi
я не зна́ю предысто́рии э́того де́ла — bu işin evveliyatını bilmiyorum
-
7 тоже
da* * *daон то́же уе́хал — o da gitti
я то́же не зна́ю — benim de haberim yok, ben de bilmiyorum
См. также в других словарях:
NEMİDANEM — Bilmiyorum … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
nembenk — bilmiyorum … Beypazari ağzindan sözcükler
LAEDRÎ — Bilmiyorum. (Eski zamanda şüpheci olup hiç bir şeye inanamıyan sofestailere Lâ edriye denirdi. Septisizm. (Bak: Sofizm … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ağırlaştırıcı — is. Ağırlaşmasını sağlayan nesne Böyle bir suç işlendiğinde, aşkın ağırlaştırıcı nedenleri ne kadar hafifletici neden sayılır, bilmiyorum. M. Mungan … Çağatay Osmanlı Sözlük
baygınlık — is., ğı 1) Baygın olma durumu 2) tıp Duyumların durması, kan dolaşımının ve solunum görevlerinin duraklaması, vücudun kımıldanamaması vb. fizyolojik aksamalarla beliren kendinden geçme durumu Baygınlığım ne kadar sürdü bilmiyorum. A. Gündüz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bıktırmak — i Bıkmasına yol açmak, bıkkınlık vermek, usandırmak Bilmiyorum fakat bu Müfit meselesi beni bıktırdı. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
bükmek — i, er 1) Sertçe çevirmek, kıvırmak Bu kez onu sürmeden olduğu yerde büküp altına aldı. S. Birsel 2) nsz Birkaç tel ipliği burarak sarmak İpek bükmek. 3) Eğmek Olur der gibi başını büktü. Çelik halatı büktü. 4) Katlamak Büktüğüm yeri kaybetmişim,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dirilmek — nsz 1) Güçlenip canlanmak Bir bardak suyu içince dirildi. 2) Bitki solmuş, pörsümüş durumdayken yeniden canlılık kazanmak, diri duruma gelmek 3) Hasta yeniden sağlığını kazanmak, iyileşmek 4) Öldüğü sanılan şey canlılık kazanmak Masal bu, ölüyken … Çağatay Osmanlı Sözlük
kriz — is., tıp, Fr. crise 1) Bir organda birdenbire ortaya çıkan fizyolojik bozukluk, akse Krizler sıkıştırdığı zaman özel kliniklerde yatmaya gidiyordu. Ç. Altan 2) Bir kimsenin yaşamında görülen ruhsal bunalım 3) Bir şeyin çok kıt bulunması durumu 4) … Çağatay Osmanlı Sözlük
nasıl — zf., T. ne + Ar. aṣl 1) Bir işin ne biçimde, hangi yolla olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz Ben dudaklarımın ucuna gelen bir suali nasıl sorduğumu, niçin sorduğumu bilmiyorum. S. F. Abasıyanık 2) Bir hareketin yapılış biçimine duyulan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sapsarı — is. 1) Çok sarı veya her yanı sarı Yüzüm de sapsarı mı, kâğıt gibi beyaz mı? Bilmiyorum, aynaya bakmaktan çekiniyorum. R. H. Karay 2) sf. Bu renkte olan Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller … Çağatay Osmanlı Sözlük